OKUYUCU İÇİN NOTUMUZ: PARİS GEZİMİZİ 30 EYLÜL-2 EKİM 2017 TARİHLERİNDE GERÇEKLEŞTİRDİK.
Ne demiş Audrey Hepburn: "Paris is always a good idea"! Bu fikre katılmayalım da ya ne yapalım?
Paris biletleri yine kanatlı atımız Pegasus'tan, gidiş 30 Eylül Paris - dönüş 8 Ekim Amsterdam. Peki anlatıldığı kadar romantik bir şehir mi? Sokakları pis kokuyor mu? Acaba güvenli mi? şeklinde kafamızda deli sorularla yola çıktık..
Sen Nehri üzerine kurulu Paris Fransa'nın başkenti olup, dünyanın en çok turist çeken ve en pahalı 4 şehrinden biri. Aynı zamanda Londra ile birlikte Avrupa Birliği'ndeki en kalabalık şehir olma özelliği taşıyor.
Büyük hayallerle gitmeyince daha mı çok seviliyor o şehir bilinmez ama ben Paris'i gerçekten çok sevdim. Meydanlar doğal hallerinde bile romantikti, her bir köşebaşı keşfetme isteği uyandırdı bende. Sokakları leş kokmuyor; aksine parfüm kokuyordu. Kaldığımız süre boyunca çoğunlukla yürüdük ve herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadık. Tabii banliyölerde dolanmadık, bazı durakları sıkıntılı olan metroyu ise Moulin Rouge'a giderken sadece 1 defa kullandık.
NASIL GELDİK, NEREDE KALDIK?
Paris'te konaklama mı? İşte şimdi sürprize hazır olun! Uçağımız sabah 11.30 gibi Paris havaalanındaydı. Bir gün önce İstanbul'da beklerken maillere bakmak hiç aklıma gelmedi, çünkü zaten kalacağımız airbnb evi sahibinden giriş-çıkış talimatlarıyla ilgili destansı bir mail gelmişti. Paris'te pasaport sırasındayken "hadi bi maillerime bakayım" dedim. Çatt, airbnb'den bir mail: "Sorry to say but we cancelled your reservation because of security issues and bedbug problem.." Tahta kurusu problemi ve güvenlik sebebiyle airbnb yetkilileri rezervasyonumuzu iptal etmiş, ay biz şok! 3 gece aynı yerde kalacaktık, yani bildiğin ortada kaldık! Tabii hemen hotels.com'a girdik ve rezervasyon tutarımızın50 tlüstüne farkla 2 yıldızlı bir otel bulduk. (airbnb'ye sonradan yazdığım mağduriyet belirten mail sonucu hesabıma 1 sene geçerli 50 dolarlık kredi tanımladılar o ayrı😛) Bulduğumuz otelin ismi Hotel Aladin, adresi: 14 Rue de Cordelieres.Quartier Latin bölgesi diye geçen 5. bölgede ve sıklıkla takılacağımız Rue Mouffetard caddesine 800m. mesafedeydi.Rue Mouffetard nasıl bir yermiş derseniz; "Place de la Contrescarpe" ile "Fontaine pluie Guy Lartigue" arasında uzayııp giden, sağlı sollu kafe-restaurantlarla dolu, öğrenci dostu ve bir o kadar daParisien cadde. Konakladığımız otel Pantheon, Notre Dome, Lüksemburg bahçesi ve Sorbonne Üniversitesi'ne 1-1,5 km. civarıuzaklıktaydı. Ekonomik yeme-içme ve lokal keşifler istiyorsanız bu muhit ideal.İptal olan airbnb evi Louvre'a 500 m. mesafedeydi ama turist kazığına her yönüyle açıktı.
NASIL GEZDİK?
1.GÜN
Paris'te dersime sıkı çalışmıştım. Hangi gün nereyi gezmeli, nerede yiyip içmeli şeklinde anbean planım vardı. Ufak tefek sürprizler oldu ki olmalı da; ama çoğunlukla plana uyduk. İlk günkü planımızda Hotel Ville de Paris, Notre Dame Katedrali, Shakespeare & Company, Sorbonne Üniversitesi, Lüksemburg Bahçesi,(Jardin du Luxembourg) Medici Çeşmesi (Medici Fountain), Panthéon (ve plana sığdıramadığımız Musee Bourdelle ile Tour Montparnasse) vardı.
Eşyalarımızı koyup hemenPanthéon'a doğru yürüyerek Paris turuna başladık. Roma'daki büyüleyici Pantheon'la aynı adı taşıyan bu yapı, Kral 15. Louis tarafından harabe bir kiliseden dönüştürülmüş ve 1790 yılında son halini almış. Günümüzde ise ünlülerin anıt mezarı olarak kullanılmakta. Burayı esas farklı kılan, yapının tam ortasındaki Foucault sarkacı. 1851'de Fizikçi Léon Foucault, kubbeden aşağı sarkıttığı sarkaç ile dünyanın kendi ekseninde dönüşünü kanıtlamış. Ama üzgünüm Paris;Panthéon'daki "e" harfinin üstüne çizikle fark yaratsan da Roma'daki Pantheon'un tavanı yeter canım😃
Panthéon'dan Rue Soufflot caddesi boyunca yürürseniz karşınıza 6. bölgede yer alanLüksemburg Bahçesi çıkıyor ki biz de öyle yaptık. Paris'te her yer bölgelere ayrılmış durumda, o yüzden mutlaka bölge ayrımına göre plan çıkartın.LüksemburgBahçesinin farklı girişleri var amaBoulevard Saint-Michel'e yakın taraf, Medici çeşmesine kısa yoldan ulaşmak ve bahçeyi turlamak için ideal. Lüksemburg Bahçesine yürürken kulağımıza klasik müzik sesi geliyordu ama nereden? Meğer bahçenin orta yerine resmen bir senfoni orkestrası kurulmuş! Havaalanından beri Paris'te şaşırmaya devam ediyorum :D
Manzara aynen şu: fonda senfoni müziği, ağaçların kuytusunda bir Medici Çeşmesi vesuya düşen yapraklar;etrafında parkla uyumlu mint yeşili sandalyeler.. Hava desen mis, tam Eylül sonu güneşi..Oh mon Dieu!
Çeşmeden saraya kadar tüm bu ambiyansın tek bir sorumlusu var, o da İtalyan asıllı Fransa kraliçesi Marie de Medici. Kraliçe, Kral IV Henri'nin ölümünden sonra Louvre'daki yaşantısından pek bir mutsuzmuş. İtalyan tarzında kendine ait bir sarayı olsun istemiş. 17.yy'da inşa edilen Lüksemburg Sarayı'nda Marie'nin gençliğinin geçtiği Floransa'daki Palazzo Pitti'den esinlenilmiş. Bu da yetmemiş, sarayın büyükçe bir bahçesi olsun istemiş, ki ilham kaynağı yinePalazzo Pitti'deki Boboli bahçeleri..Önceleri yapay mağara formundaki Medici çeşmesine, kraliçe talebiyle 19.yy'da Yunan mitologyasından Acis, Galatea ve Polyphemus heykelleri eklenmiş; etrafı saran ağaçlar ve önündeki göletle birlikte günümüzdeki romantik formuna kavuşmuş. Çok kaprisliymişsin be Marie😃
Sonraki durağımız olan Sorbonne Üniversitesi buraya çok yakındı. Üniversite binasını dış cepheden fotoğrafladıktan sonra yürümeye devam ettik ve 17.00 gibi Notre Dome Katedrali'nin oradaydık. Buraya Pont Au Double köprüsünü kullanarak rahatlıkla gelebilirsiniz.
12-14.yy arası yapımı tamamlanan Notre Dame de Paris; namıdiğer "Paris'in Hanımefendisi", Meryem Ana'ya ithaf edildiği için bu ismi almış. Ayrıca Hz.İsa'ya ait olduğu söylenen "Crown of Thorns"(dikenli taç) burada muhafaza ediliyormuş. Yapıya ait 3 kapıda sırasıyla Meryem Ana, İsa ve Azize Anna heykelleri bulunmakta. Dış cephesindeki (özellikle de kapılarda) işçilik o kadar detaylı ve muazzam ki; anlatamam görmeniz lazım..
[gallery columns="2" size="large" link="file" ids="742,720"]
Ana girişi ortalar şekilde yerde bulunan "Orta Yol" isimli yıldız, 0 km'yi ifade etmekle birlikte şehrin merkezi kabul edilmekteymiş. Yine ana giriştekigül penceresinde ise Bakire Meryem tasvir edilmiş.
Her yıl ortalama 13 milyon ziyaretçisi olan, ünü Eyfel kulesini bile sollar cinsten bir katedralden bahsediyoruz. Peki Hristiyan alemi dışındaki ününü neye borçlu? İlk baskısı 1831 yılında yayımlanan, Victor Hugo'nun yazdığı 'Notre-Dame'ın Kamburu' adlı kitaba. Hatta 19.yy başlarında bakımsızlıktan yıkım kararı alınan bu yapıyı yıkılmaktan kitap kurtarmış! Kitabın etkisi bununla da kalmamış, ilk defa 1998 yılında sahnelenen 'Notre Dame de Paris' adlı müzikale ilham vermiş. Bu müzikale ait"Belle" şarkısını elbetbir yerlerde duymuşsunuzdur (hadi tamam orjinalini duymadınız, -Batesmotelpro- isimli grubun"Esmeralda" adıyla şarkıyı türkçe yorumlamasına da mı denk gelmediniz😀)
Notre Dame Katedrali'nden 650 m. sonra Hôtel Ville de Paris'deyiz. İsmen çağrışımı şehir oteli olsa da burası 600 küsur yıllık geçmişi olan bir"Belediye Sarayı". Meğer Paris'te “hôtel” kelimesi, otel anlamının yanı sıra belli bir kuruma ait konutu ifade ederken kullanılıyormuş. Normalde ziyarete kapalı olan bina, her yıl Eylül ayında düzenlenen "Kültürel Miras günleri" kapsamında 2 günlük ziyarete açılıyormuş. Meraklısına duyurulur..
2.GÜN
Kutlu Pazar'a geldiik! Çünkii ayın ilk Pazar günü hristiyanlarda kutsal olması sebebiyle "Louvre dahil" TÜM MÜZELER ÜCRETSİZ!Patron çıldırdı 😮 Düşünün iki kişi gittiniz ve iyi bir planlama ile hızlıca gezip aynı güne 4-5 müzeyi sığdırdınız..İşte o gün 100-150 euro cebinizde kalıyor, trink! Artık bu tasarrufla yeni gezi planı mı yaparsınız, chateaubriand steak mi yersiniz yoksa kendinize Café de Paris sosunda entrecôte şöleni mi çekersiniz orası size kalmış 😃
Bu kutlu güne elbette ki sabah erkenden Louvre'un kapısına giderek başlamalıydık. Otelden 8'e doğru çıktık ve 9 olmadan Louvre'un kapısındaydık. 9.30 gibi içeri girebildik ve hızlı tur attığımızı düşünsek de öğlen 1'e doğru ancak çıkabildik. Louvre Dünyadaen çok ziyaret edilen müzelerin başında geliyor. 13.yy'da yapımına başlanıp 18.yy'da şu anki haline kavuşan müze, 380.000'den fazla obje ve 35.000 sanat eserine sahip.
[gallery size="large" link="file" ids="731,725,726"]
Ayrıca gizemli Mona Lisa tablosu sayesinde her daim popülaritesini korumakta. Tamamını gezmek 1-2 hafta sürebiliyormuş. İçeride Mısır, Yakın Doğu, Antik Yunan, Roma dönemine ait eserler ve resim galerisini kapsayan 8 ayrı bölüm bulunmakta. Mona Lisa'nın hikayesine bir lafım yok ancak tablosu o kadar küçüktü ki, açıkçası biraz hayal kırıklığı oldu.
Yani Rijksmuseum'da Rembrandt'ın Night Watch'ına ya da Belvedere'de Klimt'in Kiss eserine baktığım gibi Mona Lisa ile bakışamadım, belki sorun bende😃 Louvre'da beni en çok etkileyen, gerçek mumyaların sergilendiği kısım oldu.
Louvre'dan çıktığımızda acıkmıştık. Sen Nehri'nden karşıya geçerek Louvre'a 1 km. mesafedeki "Crêperie Little Breizh" kaydettiğim mekanların başındaydı. Lakin Pazar günü kapalı olabileceğini hesaba katmamışım. Aynı sokakta bir sürü restaurant olduğunu görünce, zaman kaybetmeden "Chalet Gregoire" diye bir yere oturduk. Paris'te "başlangıç-ana yemek-tatlı ya da salata" şeklinde turistik menü geleneği var ve kişi başı fiyatlar (pahalı bir semtinde değilseniz) 12 ile 20 euro arasında. Biz de kişi başı 12.90 euro'ya menü aldık. Lezzet olarak orta şeker bir yemekten sonra Ortaçağ Müzesi'ne (Musee National du Moyen Age Cluny) doğru yürüdük. Burası 14.yy'da 'Hôtel de Cluny' adıyla Cluny baş rahibinin eviymiş ve 18.yy'da kulesi gözlem evi olarak kullanılmış. Daha sonra 1833 yılında müzeye dönüştürülmüş.İçeride goblenler, oymalar, vitraylar; heykeller, günlük eşyalar ve rengarenk halılarla tam bir ortaçağ havası hakim. Avlusu, tepeden bakınca küçük ama atmosferle uyumlu. Müzeden çıktığımda aklında kalan, el dokuması rengarenk halılar oldu. Ancak müzenin şatoya benzer dış görüntüsü, içeriye göre daha heybetli duruyordu o kesin.
[gallery size="large" link="file" ids="736,735,734"]
Buradan sonraki durağımız "Shakespeare & Company". Şimdiye kadar gördüğüm en samimi ve kendine has ruha sahip kitabevi. 98 yaşında ölene dekkitabevinin üst katındaki küçük dairede yaşayan sahibi George Whitman şöyle demiş: "I created this bookstore like a man would write a novel, building each room like a chapter, and I like people to open the door the way they open a book, a book that leads into a magic world in their imaginations.(Bu kitabevini roman yazan bir adam gibi; binadaki her odayı kitaptan bir bölümmüş gibi var ettim. Ve isterim ki insanlar; bu kapıyı, hayallerindeki dünyaya götüren bir kitabı açtıkları gibi aralasınlar.)George amca, sen ne kadar tonton ve naif bir kişilikmişsin! 1951'den beri bu küçücük kitabevi kimleri ağırlamamış ki..Fitzgerald, Hemingway, Darren Aronfsky ve Ethan Hawke. Ayrıca içerideki banklar yatağa dönüştürülüp, sanatçı ve yazarların kalması için uygun ortam sağlanıyormuş. Yatılı kalmanın tabii sorumlulukları var; günde bir kitap okumak, birkaç saat kitabevindeki günlük işlere yardım etmek ve bir sayfalık otobiyografi yazmak.
[gallery size="large" columns="2" link="file" ids="764,763"]
Bu gezide içimde ukde kalan çok şey var, bir tanesi de Musée d’Orsay'ı gezememek. Kitabevinden çıktıktan sonra Sen Nehri kenarından 2 km. kadar yürüdük, Orsay müzesi yolun solundaydı. Aslında saat 16.15 gibi müzenin kapısına gelmiştik ve müze 18.00'da kapanıyordu. Ancak girişteki kuyruktan olsa gerek, içeriye alımı durdurmuşlar. Biz de çaresiz, dışarıdaki heykel ve tablolarla fotoğraf çekildik.
Akşam 9'da kapanacağını bildiğim Centre Pompidou (Pompidou merkezi)'yu sona bırakmıştım. Gerek dış cephe tasarımı gerek içindeki eserlerin kalitesiyle tam bir modern sanatlar müzesi burası..1 Ekim sağolsun, giriş de ücretsiz 😃 'Ayaklarım iflas etmiş, Tarduş zaten modern sanat sevmez' diye hiç düşünmedim. O aşağıda bekledi, ben 1 saatten fazla dolandım. Beni biraz sanatla baş başa bırakınn! 😛
Paris sen nasıl bir şehirsin ki modern sanatlar müzen bile 40 yıllık! Bu müzenin yapılış amacı, dönem dışı nesneler topluluğu anlayışından çıkıp yaşayan bir müzeye kavuşmakmış. Binanın mimarisi ise tam da bu fikri destekleyecek şekilde şeffaf ve esnek bir forma sahip.
Modern Sanatlar müzesinin çıkışında gene bir Louvre çıkartması yaptık ki gecesi ayrı güzel piramitle fotoğrafımız olsun.
3.GÜN
Paris tam bir bahçe cenneti. Şehirde toplamda 450 tane park-bahçe varmış düşünebiliyor musunuz? Bu defa Lüksemburg bahçesi'nin diğer ucundan(The Avenue de l'Observatoire)giriş yaptık. Medici Fountain'den sonra bahçenin bu tarafında başka bir güzellik sizi beklemekte; Fontaine de l'Observatoire. Ayrıca bu kapı perspektif fotoğraflar yakalamak için çok ideal. Sağlı-sollu uzayıp giden ağaçlar ve arka planda Lüksemburg Sarayı.
[gallery size="large" link="file" ids="747,744,745"]
Saat 11'e geliyordu ve biz daha kahvaltı yapmamıştık, hep bunlar park sevdasından 😛 İtiraf ediyorum, kendimi Poilane'nin kruvasanlarına sakladım. Yumoş yumoş ve içi göz göz kruvasanlar, tam olması gerektiği gibi..Hem cep dostu hem leziz, kısacası tavsiye olunur 😉 Adres: 8 rue du Cherche-Midi. Hazır mideler mutluyken kendimizi az ilerideki Les Deux Magots'a attık. O an anladım ki bu zamana kadar sıcak çikolata diye kakao tozu içmişiz! Les Deux Magots'da içtiğim, sıcak çikolatanın nirvanası olmalı. Yok böyle bir mest olma hali, abartmıyorum! Adres: 6 Place Saint-Germain des Prés. Mekanda dışarıyı gören bir konum seçin, caddeden gelip geçen şık insanları izleyin. Acayip keyiflendim bak şimdi!
3.gün yapılacaklar listesi çok kabarık, çünkü Paris'te gidilecek tonlarca yer var ve bugün son günümüz :(( O yüzden tabana kuvvet diyerek Sen Nehri boyuncaEyfel'e doğru yürüdük. Alexandre III Köprüsü'nü geçtik ve saat 13 gibi Eyfel Kulesi'ne vardık. Kulenin tepesine çıkmadık ama etrafını dolaşarak birçok açıdan fotoğrafladık. Parismeydana bakan kafeleri, efsane müzeleri ve rengarenk bahçeleri ile bana Eyfel'in sunduğu manzaradan çok daha fazlasını verdiği için gerek duymadık sanırım..'Yok ben çıkmadan dönmem' diyenlerdenseniz, nasıl çıktığınıza göre fiyatlar değişkenlik gösteriyor. (2018 yetişkin fiyatları) Asansörle 2.kata çıkış ücreti 16 euro, en tepeye çıkayım derseniz 25 euro; yürüyerek 2. kat 10 euro, 2.kata yürüdükten sonra tepesi için asansör kullanarak çıkma ise 19 euro. 12-24 yaş arası bu fiyatların yarısını öderken, 4-11 yaş arası için ise 1/4 fiyatı. 4 yaş altı çocuğunuz varsa onun için giriş ücretsiz.Bilet kuyruğunda beklemek, hele ki dar vakitte gezi planı yaparken can sıkıcı olabiliyor. O yüzden biletleri internetten almakta fayda var, çünkü Paris sezon dışı-içifark etmeksizin her daim turist çeken bir şehir. Ağustos 2017 verisine göre, yılın ilk yarısında 16 milyon ziyaretçi sayısı ile Paris son 10 yılın turist rekorunu kırmış bizden söylemesi 😃
Şanzelize ile ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim. Yani Nişantaşı neyse burası onun kat kat gömlek üstü lüks mağazalarla dolu uzayıp giden bir cadde, daha öte bir şey yok. Burayla ilgili en çok hatırlayacağım şey öğle yemeğimiz olacak sanırım. ("acaba nerede yediler? kaç euro ödediler? hani ekonomik geziyorlardı?" sorularını duyar gibiyim😮) Normalde uygun fiyatlı lokal lezzetler için aç kalmayı göze alan, yurt dışında mecburi fast-food'dan haz etmeyen ben; buranın ruhuna aykırı McDonald's'ın8 eurolukBig Mac'ini ve pembiş fişini öyle sevdim ki😃
McDonald's'dan yürüyerek 10 dk. süren 'Arc de Triomphe' yani Zafer Takı'naSaat 16 gibivarmıştık ve hemen fotoğraflayıp oradan ayrıldık.Moulin Rouge buraya yürüyerek 3,5 km olduğu için en yakın M2 hattı 'Ternes' durağından bindik ve önündeki 'Blanche' durağında indik. Ve işte karşımızda!Bilet satış noktasına kadar her yer kırmızı, tam filmdeki gibi. Nicole Kidman ve Ewan McGregor'un başrol oynadığı 'Moulin Rouge' filmini izlemediyseniz gelmeden mutlaka izleyin ve gezinizi akşam etraf ışıklandığında gelecek şekilde ayarlayın. Bence ambiyans esas o zaman oluyor, akşam çekilmiş fotoğraflara ve filmin atmosferine dayanarak söylüyorum. Hatta kapının önüne geldiğinizde "Your Song" şarkısında Nicole ve Ewan'ın dansını hayal edin..Biz akşamüstü 5'e doğru gittiğimizden hava henüz kararmamıştı, o yüzden bahsettiğim atmosfere biraz uzaktık ama yine de güzeldi. Akşam gelip burada cabaret izleyelim derseniz sadece izlemenin bedeli 55 EURO'dan başlıyor bilginize..
Paris'teyken Parizyen gibi hissetmemin başlıca sebeplerinden biri, Montmartre yani Ressamlar tepesi oldu. 19.yy'da Van Gogh başta olmak üzere Picasso ve Monet gibi ünlü ressamların takıldığı "Le Consulat" cafenin solundan yokuş tırmanmaya başladık. Tarduş önde ben arkadan video çekerek yürürken kulağıma gelen gitar sesini takip ettim ve karşıma çıkan manzara aynen şu: Sol yanımda Starbucks, sağ yanımda gitar çalan çocuk ve ressamlar arkasına sıralanmış..En iyisi ben susayım video kendini anlatsın:
[gallery columns="2" size="large" link="file" ids="749,752"]
Planımızda Sacré-Cœur Bazilikası ve hemen aşağısındaki atlı karıncayı görmek vardı. Peki atlı karınca ne alaka? Çünkü Amelie filmi burada çekildi. O atlı karıncada Audrey Tautou misali sallanmazsam olmaz. Meğer hepsi bununla sınırlı değilmiş, tepede başka sürprizler de varmış. Ara sokaklarda dolanırken karşıma çıkan Amelie'nin alışveriş yaptığı manav 😃
Böylelikle farkında olmadan 2 saatimizi burada geçirmişiz. Saat 19 olduğunda artık acıkmıştık ve yokuş aşağı inmeye başladık. Trip advisor yorumlarına bakarak kaydettiğim Nick's Pizza yürüme mesafesindeydi. İtalya'da tabii ki çok daha iyisini yedik ama fiyat-performans açısından kötü değildi. Paris standartlarına göre oldukça uygun.
Dönüş yolunda tesadüfen Rue Montorgueil adında bir caddeye girdik. Akşam 8 civarıydı, sağlı sollu cafe, restaurant, şarküteri ve pastanelerin olduğu bu sokak acayip hareketliydi. Sonradan öğreniyorum ki, burası Parislilerin akşam iş çıkışı bir şeyler içip sosyalleştikleri popüler bir caddeymiş. Rue Mouffetard'dan sonra turist kalabalığından uzak bulduk mu bir lokal cadde daha?
Bu caddeden çıkınca Jardin du Palais Royal'deki "Les Deux Plateaux" sadece 10 dk. uzaklıktaymış! Giderken planımızda yoktu, maalesef döndükten sonra kendisinden haberim oldu :(Les Deux Plateaux aslında Palais Royal bünyesinde bir avlu, özelliği ise siyah-beyaz çizgili 280 tane değişik ebatlarda kolonlarla dolu olması. "Colonnes de Buren" (Buren Kolonları) olarak da geçenbu çalışma, 1986’da sanatçı Dainel Buren tarafından yapılmış. Gidin bir görün, bence tam fotoğraflık 😃
Paris'ten döndükten sonra bile tekrar gidilesi ve ukde kalan o kadar çok yer oluyor ki, bu onlardan sadece biri..
Marie Antoinette‘in Fransız Devrimi sonrası hapis yattığı, idamdan önce son günlerini geçirdiği "Conciergerie" manzarasıyla Pont au Change'de akşam pozumu verdiğime göre artık kaldığımız otele doğru yürüyebiliriz 😛
Dönüş yolunda olduğu için son uğrak noktamız yine Shakespeare & Company oldu, kafesinde oturup kahvesini içemesek de gezimizin "olmuş"lar listesindeydi. Çünkü "Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu!" Shakespeare'ciğimize de buradan selam😃
NE YEDİK NE İÇTİK?
- Paris planı yaparken sırf 1 sayfa alternatifli yeme-içme listesi yaptım😮 Tabii o kadar ne bütçe ne de vakit var. Denediğimiz yerleri özetlersem; ilk gün Rue Mouffetard caddesindeki Bocamexa'da taco yedik. Renkli sandalyeleri ile küçük sevimli bir dükkan. Meksika'da taco yemedim ama ekstra guacamole sosla birlikte yediklerimiz gayet lezizdi.2 kişi 2 taco + 1 guacamole sos ve 1 Quesadillas için 13,5 euro ödedik ve doyduk.
- Les Deux Magots'dan yukarda da bahsetmiştim, nasıl efsane bir sıcak çikolata anlatamam. Lakin 1 Chocolat Chaud fiyatı 8 euro baştan söyleyeyim.
-
İlk akşam yemeğini kapısında her daim kuyruk olan "Au P'tit Grec" te yemek istedik, ama baktık sıra bitmek bilmiyor ve açız. 200 metre kadar ilerleyip yol üstünde küçük bir krepçi dükkanında yedik. 1 krepin fiyatı 6 euro. Mekanı 60'larında şeker bir yunan çift işletiyordu, biraz sohbet ettik. Fransa'da krep makine ile yapıldığı için olabildiğince ince oluyor. Malzemesini de kendiniz seçtiğiniz için aslında nerede yediğinizin bir önemi kalmıyor bana kalırsa.
- 2. akşam falafel yemek istedim ve listeye aldığım L'as du Falafel bize uzak olduğu için Maoz Falafel'den yana hakkımı kullandım. Salata bardan içini kendin dolduruyorsun, onlar bazlama ekmeği gibi bir ekmek içinde falafel veriyorlar. Sağlıklı atıştırmalık için güzel bir seçenekti, 1 falafelin fiyatı 5 euro.
- Paris'teki son akşam, 49 Rue Descartes'daki "Joe Burger"de yiyelim dedik. Menüler 9-10 euro ama bizce hamburgeri kötüydü. Yapılan yorumlara aldanıp gittik ama İzmir'de yediklerimizden sonra burası oldukça yağlı geldi, kıyması dağılıyordu bir kere. O yüzden burayı önermiyorum.
- Gelelim Fransa'yla bütünleşen; yapımı bir o kadar zor olan makaronlara. Nerede yediğimiz konusunda lokal bir tavsiye vermeden önce makaronun ilginç hikayesinden bahsedeyim.Makaron kelimesi italyanca“ince hamur” anlamına gelen “maccherone" den geliyor. Yani kendisi aslında İtalyan asıllı bir Fransız! Peki nasıl oldu da İtalya değil de Fransa'da bu kadar meşhur oldu? Herşey İtalya’nın köklü ailelerinden Catherine de Medici’nin 1533 yılında II. Henry ile evlenmesi ve Fransa’daki sarayına İtalyan aşçısını getirmesi ile başlıyor. Sonrasında önemli düğün davetlerinde sunulması, Carmelite rahibelerinin makaron ticareti yapması vs. derken 19.yy'da Fransa'nın en meşhur pastanesiLadurée'deesas değişimgerçekleşiyor. Önceleri kurabiye şeklinde tüketiliyorken, iki makaronun arasına konulan ganaj kremasıyla tatlı bugünkü halini alıyor.
- Paris'e her giden 75 avenue des Champs Elysees'deki Ladurée'ye gidip bir makaron yer. Lakin "www.pariste.net" gibi detaylı Paris yazıları yazan Ahmet beyin de dediği gibi Fransa'da neredemakaronyeseniz, büyük ihtimalle lezzetli olacaktır. Biz de geleneksel Ladurée yerine 132 Boulevard Saint Germain'dekiMaison Georges Larnicol'ün makaronlarını denedik. 1 makaron 0,8-1 euro arası. Aslında burası tam bir çikolata cenneti. Notre Dame, Eyfel gibi yapıların çikolatadan maketlerini yapıyorlar. Ama bence makaronları da enfesti ve makaron fiyatları Ladurée'ye göre daha uygun. Bence mutlaka şans verin.
(Dip not: "20 Mart Dünya Makaron Günü" imiş, seyahatiniz o tarihlere denk gelirse, New York, Paris gibi şehirlerde ücretsiz makaron dağıtılıyormuş. Alın size çılgınca makaron yiyebileceğiniz bir gün, çünkü 1-2 tanesi asla yetmiyor 😃)
NE HARCADIK?
- Yeme içme: 150 euro civarı
- Hediyelik eşya: 30 euro (Paris'ten çok bir şey almadık, buraya bir kez daha geleceğiz çünkü öyle hissediyorum 😃)
- Müze:1 Ekim sağolsun 3 müze gezisi+Louvre "0" euroile günü kapattık 😃 (Biraz daha hızlandırırsanız 1-2 müze daha sıkışır buraya)
KAÇININ?
- Gündüz ya da gece bazı metro duraklarında inmekten ve bazı bölgelerde gezinmekten, (http://www.pariste.net/oteki-paris-parisin-diger-yuzu/ bu anlamda faydalı bir yazı)
- Sen nehri kenarında 50 euro karşılığında “bul karayı al parayı” oynatan adamlardan, (https://erasmusu.com/tr/erasmus-paris/erasmus-deneyimler/pariste-bir-dolandiricilik-hikayesi-509896/ yazı sahibi mağdur olmuş, biz de karşılaştık bu adamlarla ama çok şükür ki para vermedik 😃)
NELERE BAYILDIK?
- Shakespeare & Company'nin tarihi dokusuna,
- Louvre'daki mumyalara,
- Les Deux Magots'daki sıcak çikolataya,
- Montmartre'daki Parizyen ruha,
- Medici Fountain ve Lüksemburg bahçesindeki huzura,
-
Rue Mouffetard'ın Kadıköyvari havasına,
- Rue Montorgueil'in canlılığınaBA-YIL-DIIK!
FOTOĞRAF GALERİSİ
[gallery columns="5" link="file" ids="766,764,763,762,761,760,759,758,757,756,755,753,752,751,750,749,748,747,746,745,744,743,742,740,737,736,735,734,733,732,731,730,729,728,727,726,725,724,723,722,721,720,719,718,717,716"]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder