OKUYUCU İÇİN NOTUMUZ: STOCKHOLM GEZİMİZİ 12-15 EYLÜL 2016 TARİHLERİNDE GERÇEKLEŞTİRDİK.
İsveç'in Orta Güneydoğu kuşağında 14 adacığı 57 köprüyle birbirine bağlamış Stockholm'e Kuzeyin Venediği sıfatı boşuna verilmemiş. Kendisi tam olarak Mälaren Gölünün Baltık Denizi ile birleştiği bölgede konumlanmış.
Yaklaşık 2 milyon olan nüfusunun %16'sı göçmen ve şehrin ortalama yaşı 39,8.
%30u parklar ve yeşil alanlarla kaplı olan Stockholm, aynı zamanda Avrupa'nın en havası temiz ve çevre dostu kenti ünvanına sahip.
Peki bu kadar güzel bir şehirde sendromun işi ne? Psikolojide kaçırılanın (rehin alınan) kaçırana aşık olma, bağlanma durumunu ifade ediyor "Stockholm Sendromu". Bu sendrom halini -yabancılaşma duygusunun yakınlaştırma özelliği- olarak açıklamışlar. İtiraf ediyorum, Stockholm sonrası ben de sendroma kapıldım. Şehirle aramızdaki onca KUR farkına rağmen ona kur yapmaktan alamadım kendimi :) Daha en başından medeniyet mertebesi, temiz havası, modern insanları, müzeleri, minimalist yaşantıları, bisikletleri ile aslında bize o denli uzaktı ki, cezbetti ve kendimi bir o kadar yakın hissettim. "Keşke" dedim, yaşadığım şehir olsan..
NASIL GELDİK, NEREDE KALDIK?
Peki onca turistik Avrupa şehri dururken Stockholm'e gitmek nerden aklına geldi? dediğinizi duyar gibiyim. Hemen açıklayım, caanım Pegasus bir kampanya yapmış ki gitmesek döverlerdi o derece :) Üstelik vizemiz hazır ve denk gelen tarihler Kurban bayramı, yanii sıfır izin..Uçuş: İstanbul Sabiha-Stockholm Arlanda Fiyat: 330 tl Nasıl tam sendroma girmelik değil mi:))
Havaalanından şehir merkezine ulaşım için en ekonomik seçenek olan Flygbussarna otobüslerini seçtik. 7 durak sonra merkezdesin (ortalama süre 40-45 dk). Tek kişi gidiş - dönüş 215 SEK (dönüş uçağınız yine Arlanda Airport ise bu şekilde almak daha karlı çünkü tek kişi tek gidiş 119 SEK canlar ;)
Uygun fiyatlı ve merkezi konumda airbnb bulamadığım için 17 Ağustos tarihinde 3 gecelik otel rezervasyonumu Booking üzerinden yaptım. Seyahat boyunca kaldığımız otelin adı Mosebacke Hostel (hostel dediğime bakmayın, daha çok tek/çift kişilik ya da aile odaları olan bir pansiyon burası - duşlar ortak ama temiz ve kabin sayısı fazla) Resepsiyonda türk çalışmasından dolayı türk misafirler tarafından oldukça tercih edilen bir yer. Kahvaltısı peynir-domates-salam üçgeninde sandviç yapıp yanınıza elmanızı dahi alabileceğiniz kıvamda :) Şehir terminali-otel arasındaki mesafe yürüyerek 2,5 km kadardı. Sırtımızda çantalar otele kadar yürüdük ve eşyalarımızı bırakıp hızlıca şehir turuna başladık. Yoğun bir bisiklet trafiğinin olduğu köprüden geçerek Södermalm bölgesine bağlandık. Hava tertemizdi, düşünün Stockholm gibi bir yerde tshirtle geziyoruz ne kadar şahane :)
Stockholm kesinlikle dünyanın en büyük müze kentlerinden biri. Yılda yaklaşık 1 milyon insanın ziyaret ettiği 70 kadar müze bulunmakta. 30,000 el sanatı ve 16,000 tablonun bulunduğu Nationalmuseum bu müzelerin başında gelse de ne yazıkki kendileri 2018'e kadar yenilenme sürecine girmiş. O yüzden biz de geriye kalan 69 müzede teselli aradık..Neyse ki fazlasıyla bulduk endişelenmeyin :)
NASIL GEZDİK?
1.gün
Riksgatan caddesi bir sur'un içinden geçiyormuş havasında, etrafı Parlamento binası, kamu dairesi ve banka ile çevrili. Burdaki kemerden iki ileri bir geri yürüdük. Bir de baktık Avrupa'nın en iyi korunmuş Ortaçağ şehirlerinden biri olan Gamla Stan'e gelmişiz. İsveç dilinde "eski şehir". Burası aynı zamanda turuncunun her bir tonunun hakim olduğu, inişli çıkışlı arnavut kaldırımlarının dar sokaklara açıldığı mistik bir adacık.. Caddeler sağlı sollu hediyelik eşya dükkanı, café ve restoranla dolu. Mynttorget ile Jarntorget meydanı arasındaki Vasterlanggatan Gamla Stan'deki en popüler alışveriş caddelerinden biri..Buraya gelecekleri baştan uyarayım, Stockholm'de tüm sokaklar Gamla'ya çıkar :)
[caption id="attachment_571" align="aligncenter" width="3000"]Gamla Stan bölgesinde görülecek 3 farklı mimari var: Storkyrkan kilisesi, Stadsholmen üzerine kurulu Kraliyet Sarayı (Kungliga Slotet) ve Nobel Müzesi. Nobel müzesi Stortorget'in olduğu meydanda, kilise Nobelin arkasında olduğu için ilk gün dışardan ikisini de görmüş olduk ancak içlerine girmedik. Kraliyet Sarayı'nı ise ertesi güne bıraktık.
Katılamadığım ama acayip içimde kalan bir Gamla aktivitesi vardı ki adı da "Ghost walk". Gamla ya da Södermalm'dan başlayan akşam turları 1,5 saat sürüyormuş. Tura rehberlik edenlerin ellerinde fener, üstlerinde ise ben diyim müfettiş Gadget siz diyin Sherlock Holmes tadında kıyafet oluyor bizzat gözlerimle gördüm :) 1,5 saat boyunca Gamla'nın dar sokaklarında dolaştırıp atmosfere uygun perili-vampirli çeşitli efsaneler, esrarengiz cinayetler anlatıyorlarmış. Güncel fiyatı 200 SEK. Sizin vaktiniz ve bu tura ayıracak bütçeniz varsa hiç düşünmeyin deneyimleyin derim.
Şehrin en dar sokağı olarak bilinen Mårten Trotzigs Gränd Stortorget'e oldukça yakınmış, lakin biz bulmak için hiç kasmadık..Bulayım da en dar sokakta sıkışmış iki fotoğrafım olsun demek yerine, bulunduğumuz yerin tadını çıkardık iyi de oldu :)
Hava kararmaya yakın ayaklarım iflas bayrağını çekti, burnumsa kahve kokusunun peşine düştü. Birde baktık ki kuzeyin Starbucksı "Espresso House"da cappucino içiyoruz :) Oturduğumuz yer yine bir alışveriş caddesi olan Drottninggatan. Saat akşam 9-10 civarıydı ve sokak oldukça hareketliydi. Burdan kalkıp Stockholm gece hayatına aktık - demek isterdim lakin dooğruca otelimize gittik ki sabah güneşi bize küsmesin :)
2.gün
Sabah 8.30 civarı otelden ayrılıp Götgatan caddesinden Gamla'ya bağlandık ve etraf bomboşken fotoğraf çekilmeye koyulduk. Götgatan caddesi, ağırlıkla gençlerin takıldığı iskandinav tasarımlı dükkanların kafelerin olduğu hareketli bir yer. Buraya son gün keyif yapmaya geleceğiz, şimdilik es geçiyorum.
Nobel Müzesini geçip Källargränd caddesi boyunca yürüyerek Kungliga Slotet (Kraliyet Sarayı)'e ulaştık. 13. yyda inşa edilen saray, İsveç hükümdarı artık burada yaşamasa da işlevselliğini sürdürmekte. Önceleri iç kulesi olan bir kaleymiş. Daha sonra iç kulelerindeki külahlardan dolayı "Tre Kronor - Üç Taç" isimli bir saraya dönüşmüş. Şu anda Üç Taç ismi sadece Kungliga Slotet'in içindeki bir müzede geçiyor. 160 SEK karşılığında bizim görmediğimiz ama sizin ziyaret edebileceğiniz müzeler: The Museum of Antiquities, The Royal Apartments, Tre Kronor ve The Treasury.
[gallery size="medium" link="file" ids="574,573,566"]Norrbro köprüsünden devam ettik, merdivenlerden Medeltids Museet'in bulunduğu alana indik ve önde heykel arkada Parlamento binasını bırakarak nehir boyunca gözümüzün alabildiği Stockholm manzarasını seyrettik. Sonra Drottninggatan'da "Nordic design" diye bir dükkana girdik. Handmade cam tasarımların ağırlıklı olduğu çok orjinal bir hediyelik eşya dükkanı. Fiyatlar elbette ki yüksek. Ama bir girip görülmeli bence. Opera binası buraya 300 m. mesafede. Binanın önünden geçip Almarna diye şehir ortasında yemyeşil bir alana geldik. Çiçek düzenlemelerinin olduğu Almarna tam mola vermelik bir yer.
Hemen ilerisinde bir de baktık ki Türkiye hakkında halka açık fotoğraf sergisi var. Hemen milli duygularımız kabardı tabii ki :)
Saatler 12yi gösteriyorken Grand Hotel karşısı Strömkajen'den kalkan "Under the Bridge of Stockholm" tekne turuna katıldık. 2 saat 15 dk. süren kanal turunda türkçe sesli rehber olmasa da ingilizce ve diğer dillerde kanal etrafındaki yapıların tarihi hakkında bilgi alabiliyorsunuz. Turun ücreti 250 SEK. Benzer şekilde 200 SEK karşılığında 50 dk.lık Royal Canal turuna da katılabilirsiniz. Kısa turda da şehrin doğu kısımlarını görüyormuşsunuz. Açıkçası tekne turu beni çok mutlu etmedi. Tur Gröna Lund, Vasa Museum'un da olduğu Djurgarden'a paralel hattan geçerek başlıyor..Stockholm'ün merkezden uzak semtleri, apartman daireleri ile devam edip aynı yoldan dönerek sonlanıyor. Tekne'nin etrafı cam ve kapalı. Deniz esintisi olmadığı için de bana afakanlar basmış olabilir. Yani '50 SEK fazla verdim, kesin fazladan bişey gösterecekler' düşüncesine kapılıp uzun turu almayın. İlla ki turlama gayesinde iseniz kıssadan hisse turlayın bence :)Teknede tabii yiyecek birşey yok, indiğimizde karnımız nasıl aç..Ne yapsak nerde yesek diye yürürken nasıl bir sürprizle karşılaştık dersiniz? Önce rap rap rapp seslerini duydum, uzaktan bir baktım ki atların üzerinde mavi üniformalı kraliyet muhafızlarının geçit töreni var..Açlık falan gitti kafada, bende bir muhabir edası nasıl koşturuyorum :) Alın size o anın ispatı:
Bu kadar İsveç muhafızının, askerlerin at üzerinde geçit vermesinin sebebi; Riksplandaki Parlamento Binası'nda devlet erkanından birilerinin toplantısı imiş.
Yaşanan hareketliliği video ve fotoğrafla belgeledikten hemen sonra Parlamento Binası'nın altındaki Medeltids Museet'e girdik. Öyle bir müze düşünün ki, içerdeki herşey o kadar özenli ve ücretsiz..Yani medeniyet dediğin buysa biz nerede yaşıyor ve yaşatılıyoruz :)
Hava aslında bisikletini alıp Stockholm sokaklarında salınma havası..Ama biz müzelerin tadını aldık bir kere..Ara vermeden hemen ordan Medelhavsmuseet'e geçtik. Bir de baktık museum shopta çalışan bir türk, az biraz sohbet ettik. Bu müze de ücretsiz. Neyse ki kanalda yüzdürdüğümüz SEK'leri burda telafi ediyoruz :)
[gallery size="large" columns="2" link="file" ids="778,779"]Skeppsholmen'a doğru yürüyoruz. Hedefimiz Moderna Museet..National Museum'la Museum of Modern Art arasında geçilen Skeppsholm Köprüsü boyunca şehir manzarası nefis..Güneş zaten tepemde, bu an hiç bitmesin istiyorum.
Köprünün sonlarındayız, birden sol tarafta kapısında 'Östasiastiska Museet' yazılı pek sevdiğim hardal sarısı renginde bir bina gördük. Öncesinde buraya dair en ufak bir fikrimiz yoktu. Lakin bina rengiyle ve dışarda resmi asılı çekik gözlü adamın etkisiyle bizi kendine çekti. Burası 'Museum of Far Eastern Antiquities' diye geçiyor, Stockholm'de Çin, Hindistan, Asya, Japonya ve Kore koleksiyonlarının adresi. Giriş mi? Üc-ret-siz. Tamam bence artık şaşırmayı kesip muasır medeniyetler seviyesinin tadını çıkarabiliriz :) Müzenin bazı bölümlerinde duvarlar siyaha boyalı, kırmızı aydınlatma ile destekleyerek uzakdoğunun gizemli atmosferi yaratılmış. İçerde minyatür eserler, uzakdoğu kültürünü yansıtan kafa heykelleri ve buda heykelleri bir hayli mevcut. Uzakdoğu kültürüne ilgi duyuyorsanız burayı es geçmemelisiniz.
Modern Sanatlar müzesi normalde ücretli, ancak burda da geçici sergilerin ve koleksiyonun olduğu kısım ücretsiz. Biz de bugünkü "ALL IS FREE" modunu bozmayarak sadece geçici sergi ve koleksiyonların olduğu kısmı ziyaret ettik :) Gittiğinizde yukardan garip eşyalar sarkan, her köşesinde ayrı bir obje olan rengarenk ve kaotik bir oda göreceksiniz (tabii odanın konseptini değiştirmedilerse). Budapeşte'de Ruin publar çok meşhur, burası da sanki o konseptin müzeye uyarlanmış hali..
İçerdeki en ilgi çekici eser Robert Rauschenberg'e ait "Monogram" idi(1955-59). Sergi salonunun tam ortasında duran dört tarafı camla çevrili eseri ilginç kılan birçok detay var. Kağıt, kumaş, ahşap, metal ve kauçuk gibi türlü malzeme kullanılarak oluşturulmuş bir tuvalin ortasına içi doldurulmuş bir Tiftik keçisi yerleştirilmiş. Keçinin suratı rengarenk boyanmış ve ortasından lastik bir tekerlek geçirilmiş.
Kafamdaki monogram'a göre; tablonun ortasında duran keçi lastik tekerleği araç olarak kullanıp resmin içinden sıyrılıyor ve heykel formuna geçiyor. Üzerindeki boyalar da resimden koptuğuna dair izler..Belki de sadece heykelin resim sanatına karşılık boyut üstünlüğü olduğuna dair gönderme yapılmakta..Eser sahibinin kafasındakileri bilemiyorum ama keçinin Stockholm'den sonra Londra'da Tate Modern, Newyork'ta MoMA ve San francisco'da SFMOMA'da sergileneceği düşünülürse Rauschenberg'e ün kazandırdığı kesin.
Günün sonunda Riksgatan caddesinden geçtik, akşam olduğu için heryer ışıl ışıldı ve bu kez köprü ve etrafındaki tarihi binaların akşam yansımasını çektik. Ayaklarımız bizi Gamla Stan'e götürdü. Meydanı biraz seyre dalıp fotoğrafladıktan sonra otele doğru yürüdük.
3.gün
Bugünü Nordiska Museet ve Skansen'e ayırdık. Nordiska Müzesi, 16. yydan bugüne dek İsveç tarihi, gelenekleri ve onların toplumsal yaşamlarına dair izler bulabileceğiniz bir yer. Binanın dışı oldukça büyülü bir havada, fakat içerisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Müze olarak evet gayet yeterliydi ama kraliyet dönemine ait yemek takımları görmek bir süre sonra sıkabiliyor ne yalan söyleyeyim. Müze ücreti 100 SEK.
Nordiska'ya 300 m. mesafede bir de Vasa müzesi var ki bloglara göre tam bir "must see in Stockholm" statüsünde. Müzede görülecek geminin özeti şu: “dünyadaki ayakta kalan tek 17.yy gemisi - 1628 yılında demir aldıktan 20dk sonra batmış, 333 yıl sonra denizin dibinden çıkarılmış”. İtiraf ediyorum, görmeden geldim. Peki neden? Gezdikçe seçimlerimin "turistik"ten "lokal"e "görülmesi gereken"den "merak edilen"e doğru kaydığını hissediyorum. O yüzden mümkün olduğunca benim ilgimi çeken müzelere gitmeye çabalıyorum. Bu sayede hem "ekonomik" gezip hem de kendime "şımaracak alanlar" yaratmış oluyorum, yoksa içimdeki gurme nasıl susacak :)
Dünyanın ilk açık hava müzesi Skansen 1891 yılında halkbilimci Hazelius tarafından İsveç'in geleneksel özelliklerini yaşatma ve tanıtma amacıyla kurulmuş. Djurgarden'da 300.000 m2lik bir alana kurulu olan Skansen'de 150 civarı geleneksel ev, bolca yeşil alan, bir hayvanat bahçesi ve akvaryum bulunmakta. Öyle evler var ki "keşke benim olsan" diye iç geçiriyor, dayanamayıp kapısında fotoğraf çekiliyor ardından bahçesindeki çiçekleri koklamak istiyorsunuz. Bazı evlerde cam işlemeciliği/ahşap oymacılığı yapan ustalara, bazısında yerel kıyafetiyle geleneksel oyunlar oynatan kadınlara rastlıyorsunuz. Alan oldukça geniş, tabelalara göre istediğiniz yere yürüyorsunuz. Biz içerde yaklaşık 3 saat kaldık. Özetle gidilesi görülesi bir yer ama benzeri Oslo'daki Folksmuseum ile burası arasında bir seçim yapsam Folksmuseum birçok yönden baskın gelir. Buranın giriş ücreti 120 SEK.
[gallery size="large" link="file" ids="595,594,603"]Açık alanda ne kadar yürüdüğünü idrak edemeyen bacaklarım, ne zaman ki Skansen'den çıkıp Strandvägen'e vardığında saat 17.30 oldu işte o zaman farketti..Peki kendime gelmek için ne yaptım? Hemen 2 farklı yerde şımarma alanı yarattım :) İlk önce Nordiska'ya 2 km. mesafedeki Regeringsgatan'da McDonald'sta karnımızı doyurduk. 500m. sonra Chokladfabriken'e gittik ve güzel bir çikolatalı tatlıyla yeterince şımardım.
Tatlının ardından ilk aklıma gelen şey kahve. O zaman 2.şımarma adresi Kaffekoppen'de cappucinoya sıra geldi demektir. Adres: Gamla'daki meşhur ikili bina Stortorget'in altı. Az önce çikolatalı tatlı yememiş olsaydım Kaffekoppen'in ikiz binası Chokladkoppen'de sıcak çikolata içerdim, başarılı olduğunu duydum.
4.gün
Stockholm'de son günümüz :( Karı-koca olarak fotoğraf başlıca hobimiz olunca Stockholm'de Fotografiska'yı görmesek olmazdı. Fotoğraf sergileri sık sık değişiyor Biz 15 Eylül 2016'da ordaydık ve şansımıza Bryan Adams'a ait "Wounded" sergisi vardı. Evet "Everything I do" "Please forgive me" "Have You Ever Really Loved A Woman?" şarkılarıyla hafızalarda iz bırakan sesin ta kendisi. Kaldığımız otel Stadsgarden’daki Fotografiska'ya 800 m. olduğundan yürüyerek çok kolay gittik, sabah saat 10 gibi kapısındaydık.
Ünlü fotoğrafçı Henri Cartier Bresson ”Fotoğraf çekmek, insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir. Bu bir yaşam tarzıdır” demiş. Başkasının gözünden o an'lara konuk olma şansı veren müzeler iyi ki varlar..Fotografiska da "iyi ki" dediklerimden oldu. Müzede Adams'a ait iki farklı sergi vardı. Bir tanesi "Wounded: The Legacy of War" diğeri "Exposed". İlkinde Irak ve Afganistan’da görev yapan İngiliz askerlerin yüzlerindeki acıyı görebiliyorsunuz. Savaşın olduğu yerde çekilen başarılı savaş fotoğrafları hep etkilemiştir, bu defa fotoğraftakiler savaşın tanıkları ama savaş alanından uzakta yalın haldeler..Ama vücutlarında ve ruhlarındaki yaralar o kadar gerçek ki, savaş anı ve sonrasını hayal edebiliyorsunuz. Exposed sergisi ise diğeriyle tam bir tezat içinde, ünlülerin renkli dünyasını yansıtıyor. Fotoğrafladıklarının arasında Amy Winehouse, Pink, Monica Belluci, Sean Penn, Mick Jagger gibi birçok ünlü isim var.
Fotografiska'dan sonra 30-40 dk.lık bir yürüyüşten sonra saat 12.30 gibi Stadshuset yani City Hall'e vardık. O nasıl bir bina öyle..Binanın rengine, binanın için saran sarmaşık türü bitkilerine, avludaki perspektife, nehir manzaralı kemerlerine bakmaya doyamadım, fotoğrafladım durdum. Binada tam 8 milyon kırmızı tuğla kullanılmış. Hemen su kenarına yakın 106 metre uzunluğunda ve tepesinde İsveç'in milli simgesi "Üç taç" olan Stadshustornet yani City hall tower bulunuyor. Şehir manzarası müthiş, internette gördüğünüz Stockholm manzaralarının sırrı burda :) 10 dk kadar dar merdivenlerden çıkıp manzaraya kavuşabiliyorsunuz, yarısına kadar asansör de var. Biz tabana kuvvet yürüyerek çıktık. Giriş çıkış çok kontrollü, max 30 kişi bir kerede çıkıyor herkese saat veriliyor o saatte yukarı alınıyorsunuz. Kuleye çıkış ücreti 50 SEK.
Belediye Binası'na tekrar dönecek olursak; içerisinde görülmesi gereken Blue hall ve Golden hall salonları varmış. Biz içerisini gezemedik ama rehber eşliğinde turlar düzenleniyormuş. Mavi salonun hikayesi enteresan. Başlangıçta salonun üstü açık planlanmış, tuğlaları maviye boyayıp zemine de mavi mermer koyduktan sonra dörtbaşı mavi bir salon olacağından kayıtlara bu isimle geçmiş. Fakat yapan kişi benim gibi kırmızı tuğlanın rengine mest olunca kıyamamış tabii. Hava zaten soğuk, üstünü açmaktan da vazgeçmişler. Olmuş sana adı mavi kendi kırmızı bir salon :) Salonun diğer özelliği ise dünyaca ünlü Nobel Ödüllerinden Barış ödülü hariç hepsinin burada verilmesi.
Kocamın İKEA'ya olan aşkına hiç girmeyeceğim, iskandinav tasarımına duyduğu hayranlık ortada. Aydınlatma ürünlerine olan ilgisiyle birleşince saat 16.30-17 gibi kendimizi Clas Ohlson mağazasında bulduk. Drottninggatan'daki bu mağaza türlü ev-ofis eşyaları, tasarım aydınlatma ürünleri, elektronik eşya ve dekoratif ürünler gibi çok farklı seçenekler sunuyor. Biz evimizin en nadide aksesuarını burdan aldık :)
Drottninggatan caddesi genel olarak spor-giyim mağazaları, hediyelik ve ev-ofis eşyaları gibi alışveriş dükkanları ile dolu. Turistik alışverişinizi burdan rahatlıkla yapabilirsiniz. Bu caddede biraz gezindik, dolandık ve sıra Götgatan'da keyif yapmaya geldii. Genç nüfusun çoğunlukta olduğu keyifli bir cadde olduğundan 2. günde bahsetmiştim. Aslında Stockholm konseptinde denenecek çok kafe var ama biz Starbucks'ı tercih ettik. Sebebi neydi ki? Malum Stockholm'de son gün, SEK'in dayanılmaz hafifliği üzerimize çökmüş ondan :) Aslında gerçek şu: yeni yer denemeyi çok severim ama o an dışarda oturup caddedeki mekanları, yürüyen gençleri gözlemlemek konsept bir kafeye tıkılıp dekorasyonu incelemekten daha cazip geldi.
NE YEDİK NE İÇTİK?
- Kaffekoppen'de cappucino 41 SEK (bir akşam mutlaka oturun..Cappucinosu öyle müthiş falan değil, ama Stortorget meydanında Gamla ruhuna karşı içmek paha-biçilemez.)
- Moussebakelse - Chokladfabriken 42 SEK (glutenfree)
NE HARCADIK?
- Bütçemiz 3200 SEK civarı idi. Buna dahil olanlar; yeme-içme ve hediyelik eşyalar. Uçak ve konaklama masraflarını hariç tutuyorum. Çift kişi 3 gece 4 günlük bir kuzey tatili için gayet iyi rakam. Demekki Stockholmde bile imkansız diye birşey yokmuş :)
- 3 gece çift kişi konaklama (ortak banyolu - havalandırmalı 2 kişilik oda) 1944 SEK (kuru 0,35 olarak düşünebilirsiniz)
KAÇININ?
- Royal Canal Tur yapmaktan (50dk.lık kısa tur tercih edilebilir ama 2 saatlik tur bence fazla uzun..Stockholm'ün sokaklarında zaman geçirmek daha kıymetli)
- Bisikletlilerden (uyarım kazaya kurban gitmeyin diye, yoksa kişisel bir zararları yok. Bilakis kıskanılacak derecede çoklar ve coollar :)
- Başka da kaçınılacak birşey bulamadım bu şehirde..Buraya yerleşme ihtimaliniz varsa diyebileceğim tek şey, geri dönmekten kaçının :)
NELERE BAYILDIK?
- Moderna Museet'teki Robert'in keçisine,
- Skeppsholm Köprüsünün şehir manzarasına,
- Gamla Stan'in bohem ruhuna,
- Fotografiska'da Bryan Adams sergisine,
- Stadshuset'teki tuğlaların rengine,
FOTOĞRAF GALERİSİ
[gallery columns="6" size="medium" link="file" ids="603,602,601,600,599,598,597,596,595,594,593,591,590,589,588,587,586,585,584,583,582,581,580,579,578,577,576,575,574,573,572,571,570,569,568,567,566,565,564,563" orderby="rand"]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder