19 Mart 2019 Salı

Oslo Gezi Rehberi - Vikingler Diyarında 2 Gün*

OKUYUCU İÇİN NOTUMUZ: OSLO GEZİMİZİ 5-6 ARALIK 2015 TARİHİNDE GERÇEKLEŞTİRDİK. FİYATLARI BUNA GÖRE BAZ ALABİLİRSİNİZ.

Günümüzde Norveç’in başkenti, ortaçağ avrupasında Vikinglere ev sahipliği yapmış denizin asırlık kardeşi şehir: Oslo. Düzen, medeniyet, soğuk ve pahalılığın dik alasının yaşandığı yerlerden biri..

NASIL GELDİK? NEREDE KALDIK?

Oslo’ya gitmek için en uygun zaman nedir? Beklentiye göre değişse de Nisan-Eylül ayları hem derinizin sıcak kalması hem de beyaz geceler dediğimiz olaydan dolayı keyifli gezebileceğiniz bir dönem. Ama yok bizim gibi rahatsızsanız, “oralara kadar gitmişken geleneksel soğuğunu yaşayalım, şehrin kasvetli ama sinematografik yüzünü de bi görelim” derseniz Aralık-Şubat arası tam sizlik :)) (beyaz geceler hevesinizi güneşli Stockholm yazımdan alırsınız artık) Ayrıca kış aylarında konaklama daha uygun. Biz 5-6 Aralık 2015’te tam yılbaşı arifesinde gittik. Bu sayede ufak çapta bir yılbaşı pazarını gezme şansımız olacaktı yuppii :) Soğuktu tabii ki ama şansımıza pek eksiyi görmedik, 2 gün boyunca gece en düşük 0 dereceydi.

Konaklama için yine airbnb’yi tercih ettik. Evin sahibi Oslo’da yaşayan sevimli rus bir çiftti. Avlu girişinden İskandinav havası estiren ev, Royal Palace(Det Kongelige Slott)’a 5-6 dk., Karl Johans Gate’e 15 dk. yürüme mesafesindeki Parkveien’deydi. Çok merkezi olması bir yana sokaklar o kadar güvenliydi ki gece 12den sonra bile eve rahatlıkla yürüyebildik. Medeniyetin gözünü seveyim!

NASIL GEZDİK?

Gelelim Oslo gezimize. Elbette bir “görmeden dönme” listemiz vardı: VIGELAND SCULPTURE PARK diğer adıyla FROGNER PARK, OPERA HOUSE, ROYAL PALACE, OSLO CITY HALL, NORSK FOLKEMUSEUM ve tabii ki EDVARD MUNCH’un meşhur tablosu ‘ÇIĞLIK’ı görmek için NATIONAL MUSEUM.

1.Gün

5 Aralık günü Oslo havaalanına varış saatimiz 14.00 civarıydı. Şehre ulaşımı yaklaşık 20-25 dk. süren NSB trenleriyle yaptık. Tek yön 90 NOK olan bu biletler şehre en uygun ulaşım seçeneği. Diğer alternatif Flybussen otobüsleri ve ücreti 150 NOK. Bir de varış süresi NSB’ye göre 5-6dk. daha kısa olan Flytoget Express var, onun ücreti ise 180 NOK yani tam 2 katı. Kış sebebiyle hava erken karardığından ilk günü genel şehir turuna ayırdık. Eşyaları bırakıp çıktığımızda saat 16-17 arasıydı. Turumuza Oslo’nun en cafcaflı ve turistik caddesi Karl Johans gate’te iki ileri bir geri yürüyerek başladık. Burası ben diyim Kıbrıs şehitleri, siz diyin İstiklal caddesi ama tabiî ki hepsinden modern ve ışıltılı öyle uzun bir alışveriş caddesi.. Daha sonra saat 18.00 civarı Operahuset’e doğru yürüdük. Bjørvika semtinde deniz kıyısında bulunan ve buzullardan etkilenerek yapılan opera binasının modern görüntüsü gerçekten etkileyici. 2003 yılında inşaatına başlanıp 2007 yılında bitirilmiş olan bina, 2009 yılında AB Çağdaş Mimari Ödülü başta olmak üzere birçok ödülün de sahibi. Aynı zamanda Sidney Opera Binası’na rakip gösteriliyormuş. Henüz Sidney’e gitme şansım olmadı ama fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla iddialı bir karşılaştırma olmuş sanki :) Yine de birkaç gün daha Oslo’da kalsaydım burada bir opera izlemeyi çok isterdim.

Opera binasından sonra bir de baktık yılbaşı pazarı kurulmuş. Hemen orda bir tur attık tabii. Akşam 8 gibi Oslo City Hall’e varmıştık. Dönüş yolunda Royal Palace’a doğru tırmanış bizi bekliyordu. Öyle bir kraliyet sarayı ki herkesin erişebileceği bir lokasyonda, etrafı yemyeşil, gündüzü de gecesi de ayrı keyifli. Biraz kraliyet havasını alıp Espresso House’a doğru yürüdüğümüz sırada saat 21.00 olmuştu. Buraya kuzeyin Starbucks’ı desem yalan olmaz çünkü İskandinavya genelinde çok şubesi var.

Akşam 23.00 gibi Karl Johans gate’ten kaldığımız eve doğru yürüdük.

2.gün

Bugünün sonuna kadar hakkını vermemiz gerek çünkü gece dönüyoruz :) Sabah 8-9 gibi yollardaydık. National Museum’a doğru yürüdük ve Universitetsgata caddesinde cephesi müzeye bakan Kaffebrenneriet’te kahvaltımızı yaptık.

Ardından Stortinget’i (parlamento binası) geçerek liman kısmına doğru yürüdük. Akşam fotoğrafladığımız belediye binasını (City hall) bir de gündüz görelim istedik. Stockholm’ün Belediye binasını o vakitler görmemiştim tabii, sonradan anlayacaktım ki City hall öyle olmaz Stockholm’deki gibi olur sevgili Nordikler biraz ilham alın :D City hall limana yakın olduğu için karşı tepedeki Akershus kalesi burdan görünüyordu, artık ziyaret bir dahaki sefere..

Öğlen 12 gibi Norveç Halk Müzesi’ne geldik gelmesine de gidişimiz ne macera..Yolda bilet alacak bir yer bulamayınca, liman tarafındaki duraklardan müzeler adasına giden ilk otobüse atladık. Bilet kontrol elbette ki bizi bulacaktı ve buldu :D Fosforlu kıyafetteki görevliyi gördüğüm anda bende bir panik, fotoğraf makinesini çantaya sokuşturmaya çalışıyorum turist olduğum belli olmasın diye ama kabak gibi ortadayım :D Neyse ki otobüs durdu ve biz hemen orda indik. Artık kaç km kaldıysa tabana kuvvet yürüyeceğiz, NOK üzerinden cezayı düşünmek bile istemiyorum. Çok da fazla yolumuz kalmamış şansımıza, 2-3 km. sonra işte karşımızda Folkemuseet!

Kimileri VIKING SHIP MUSEUM Oslo gezisinin olmazsa olmazı dese de (ki biz gitmek için zaman yaratmadık) Halk müzesi tam anlamıyla Vikingler döneminin ruhuyla yaşayan bir müzeydi. Gezerken sanki etrafımı Vikingler sardı, öyle bir hisle gezdim düşünün :))

NORSK FOLKEMUSEUM, aynı zamanda Norveç'in en büyük kültür tarihi müzesi. Oslo'da, Bygdøy Adası üzerinde (2 milyon metrekarelik Kraliyet Çiftliği'ni saymazsak) 140 bin metre karelik alana yayılan bu açık hava müzesi, 19 Aralık 1894'te (Norveç o zamanlar İsveç'e bağlı bir ülke olduğundan) İsveç Kralı II. Oscar tarafından yapıların hepsi Norveç’in farklı bölgelerinden sökülerek kurulmuş. Müze, 1500'lü yıllardan günümüze Norveç’te yaşamı başarıyla anlatmış. Müze alanında geleneksel Norveç evlerinin içine girdiğinizde, o zamanın kıyafetlerini giymiş insanlar ve yine o döneme ait eşyalar sizi karşılıyor. Bir bölümde folk müziği ve danslar sergilenirken, başka bir bölümde geleneksel yemekler pişiriliyor.

[gallery columns="4" size="medium" link="file" ids="621,639,633,634"]

Müzedeki en ünlü eser, 12.yüzyıldan kalma ahşap Gol Stave kilisesi (Borgund Kilisesi). Tamamen ahşap olan bu ilginç yapıda çivi yerine sadece ahşap mandallar kullanılmış.  Hani bir yerle alakalı “en ünlü eser” dediklerinde hayal kırıklığına uğradığım olmuştur ama bu defa ne mümkün. 2-3 saatlik müze gezisi sonrası tepeye doğru tırmandığımızda karşımıza çıkan bu yapıya baa-yııl-dıım!

[gallery columns="2" size="large" link="file" ids="625,643"]

Bazen gitmeden çok araştırmadığınızda gezi size şahane sürprizler hazırlıyor, işte bu da öyle bir andı. Japon misali şaşıra şaşıra her açıdan fotoğrafladık tabii. Kilisenin aşağısında ağaçlarla çevrili Viking evlerinin manzarası ise “The Village” filmi havasında.. Tam da burda “Agnes Obel – Riverside” müziği atmosferin ruhuna öyle yakışır ki..(okurken bile dinleyebilirsiniz bence)

Gelelim Vigeland Park’a..Bizden az önce sevgili bloggerlarımız Helin-Özgür çifti Oslo’daydı. Onların anlattıklarından sonra yılda ortalama 1 milyon ziyaretçisi olan VIGELAND PARK’ı acayip merak etmiştik. Halk müzesi sonrası öğlen 2 gibi parktaydık. Tek bir heykeltıraşın 320 bin metrekarelik sergi alanına 214 adet granit ve bronz heykel ve 13 adet dökme demir kapı sığdırdığı bir park, “aman canım altı üstü bir park”tan çook uzakta.. Tüm yurtdışı seyahatlerim arasında hayranlık-kıskanma seviyem açısından ilk 5e girer çok net.

[caption id="attachment_647" align="aligncenter" width="3000"] Monolit[/caption]

Heykeltraş Gustav Vigeland’ın hayat hikayesi de ilginç..Oslo kent yönetimi 1921'de aldığı bir kararla Vigeland'ın yaşadığı evi yıktırmış ve bunun yerine bir kütüphane kurmuş. Bunalımlı bir dönemin ardından Vigeland'a çalışmalarını sürdürmesi için yeni bir yer verilmiş ve sanatçı buna karşılık olarak tüm çalışmalarını kent kütüphanesine bağışlamış.

1924 yılında Nobels'deki yeni atölyesine taşınan sanatçı, Frogner Park'ın yıkıntıları arasında bulunan bu yeri eşsiz bir yaratma alanı olarak görmüş ve yirmi yılda ürettiği tüm eserleri bu açık hava müzesinde sergileme olanağına kavuşmuş.

[gallery size="large" link="file" columns="2" ids="650,649"] [caption id="attachment_648" align="aligncenter" width="3000"] Vigeland park[/caption]

Parktaki en meşhur heykel “Sinnataggen” isimli kızgın çocuk heykeli. Hediyelik eşyalarda da çocuğun suratına sıkça rastlayacaksınız. Ama beni en çok etkileyen heykel o değil “Monolith” oldu, gerçekten olağanüstü bir başyapıt! Parka girer girmez bu heykel karşılıyor sizi. Toplamda 121 insan figürü 17 metre uzunluğunda tek parça granite oyularak yerleştirilmiş ve hepsi birbirinin üzerine yığılmış vaziyette. Mono: tek, litho: taş demek. Gustav bu heykelleri 1.dünya savaşı sonrasında yaptığı için savaşın etkisinde kaldığını düşünüyorum. Çünkü özellikle monolith’i hem savaş hem de barışın simgesi olarak ikili şekilde yorumlayabilirsiniz; barış halinde bir arada olmanın vereceği güçle yükselme, savaş halindeyse tüm insanlığın tam bir yığın haline dönüşmesi..

Günün sonunda Norveç’in en büyük resim ve heykel koleksiyonunun olduğu National Museum’daydık. İçerisi labirent gibi, toplamda 4500 tablo, 900 heykel, 17000’den fazla çizim var desem? Munch’un Çığlık tablosunu ararken sanata doydum diyebilirim. Çığlık tablosunun hikayesi de enteresan. Munch, 1893 tarihli “Çığlık” tablosunu çizmesine neden olan olayı günlüğünde şöyle anlatır: “İki arkadaşımla beraber yürümekteydim. Bu sırada güneş batmak üzereydi ve gök, kan kırmızı renkteydi. Yoruldum ve tırabzanlara dayandım. Arkadaşlarım ise yürümeye devam ettiler. İşte tam o sırada doğanın çığlığını duydum. ”Munch’a göre o an çığlık atan kendisi değil, doğadır ve o sadece doğadan geldiğini öne sürdüğü (ya da sandığı) bu çığlığı resmetmiştir. Sanırım Munch’un nevrotik karakterini en güzel ve dolaysız yoldan yansıtan tablolardan biri olması sebebiyle bu denli meşhur olmuş.

[gallery size="large" link="file" ids="662,661,660"]

NE YEDİK NE İÇTİK?

Yemek konusunu hiç açmayıın, aç kaldııık:D Sağolsun kendisi yeterince pahalı bir şehir olduğundan, önceliğimiz yeme-içme değil müze görmekti. O yüzden bulunduğumuz konuma yakın bir yerlerde fast-food türünde atıştırarak 1,5 günlük yemek sorununu çözdük. Yine de önerebileceğim birkaç yer var..

  • Cafe Sor: Oslo’nun en turistik caddesi Karl Johans Gate’e yakın Torggata’da. Norveçli gençler arasında da oldukça popüler bir kafe. Dekorasyonu başarılı, yemekler de denenebilecek türden. Burda somon sandviç yiyebilirsiniz.
  • MAX Burger: İsveç menşeili olup İskandinav bölgesine yayılan hamburger zinciri. Yediğimiz hamburgerdeki et ve sosun kokusu ağır geldiği için çok fazla beğendiğimizi söyleyemem. Belki de doğru hamburgeri seçemedik. En iyisi kendiniz deneyip karar verin.
  • Kaffebrenneriet: Bir kahve bağımlısı olarak Oslo’da en keyif aldığım şey kahve içmek ve minimalist tasarımlı kahvecileri seyretmek oldu. National Museum karşısındaki bu mekanın kahvesi ve çöreğine lafım yok ama kahvaltıda yediğim sebzeli kişe yumurta kokusu yakışmadı.
  • Espresso House: Oslo’nun birçok yerinde göreceğiniz mekanın özellikle lemon meringue pie’ını tavsiye ediyorum. Kahvesi Kaffebrenneriet kadar iyi olmasa da fena değil.
  • “Ben deneyemedim bari siz deneyin”: Oslo’da bir kahveci var kii, bahsetmeden geçemedim. Mikro kavurucu Tim Wendelboe. Sahibi bol ödüllüymüş, aynı zamanda kahve eğitimi de veriliyormuş, ünü Norveç sınırını aşmış öyle diyollaar..
  • Farklı bir lezzet denemek istiyorsanız Oslo’ya gittiğinizde geyik eti denemenizi tavsiye ederim. Uygun bir alternatif arıyorsanız, geyik etinden yapılmış hotdog tadabilirsiniz.

NE HARCADIK?

2015 yılında birçok kaynakta Avrupa’nın hatta dünyanın en pahalı şehri seçilen Oslo için “koşuun, çok ekonomik bi tatil sizi bekliyoor” diyemeyeceğim elbette:D Gurmelikten ödün verip, sağlıklı fast food ve biraz market alışverişiyle ekonomik takılmak mümkün. Marketlerde aile paketi şeklinde 2li-4lü halde meyveler 20-30 NOK(Norveç Kronu) civarındaydı, alın size hem sağlıklı hem ekonomik ara öğün.

Biz gittiğimizde NOK kuru 0,34 civarıydı. Kabaca bir hesapla NOK yazanları 3’e bölerseniz aşağı yukarı TL miktarını bulabilirsiniz.
  • Bira: 80-100 NOK
  • Ortalama bir restaurant yemeği: 100-160 NOK
  • Kahve: 30-45 NOK
  • 33lt. su: 20-25 NOK (kuzeyde susamanın bedeli biraz ağır kabul, neyse ki musluktan ücretsiz su içme imkanınız var)
  • Bizim hesaba gelirsek; aşağıdakiler hariç 2 kişi 2 gün için 750-800 TL civarı harcadık.
  • 2 kişi İzmir-Oslo uçak bileti: 628 TL
  • 1 gece konaklama: 195 TL
  • NSB trenleri ile 2 kişi tek yön havaalanı-şehir transferi (ki en uygun yol buydu): 60 TL

KAÇININ?

  • Geleneksel nordik restaurantlarında yemek yemekten (bir dost tavsiyesi),
  • Otobüse biletsiz binmekten (adrenaline gerek yok, ya binmeyin ya da paşa paşa ödeyin),
  • 5-6 dk. erken şehre varma uğruna 2 katı tren bileti (Flytoget Express) ödemekten,

NELERE BAYILDIK?

  • Vigeland Park’taki heykellerin özgünlüğüne ve böyle bir parka sahip şehrin özgürlüğüne,
  • Norveç Halk müzesine ve özellikle ordaki Gol Stave kilisesine,
  • Kraliyet Sarayının ihtişamına karşın sadeliğine ve halka açıklığına,
  • Özetle medeniyetine bayıldık.

FOTOĞRAF GALERİSİ

[gallery columns="8" link="file" ids="665,663,662,661,660,659,658,657,656,655,654,653,652,651,650,649,648,647,646,645,644,643,642,641,640,639,638,637,636,635,634,633,632,631,630,628,627,626,625,624,623,622,621,620,619,618,617,616"]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımızda

1868-1935 yılları arasında yaşayan psikanalist Magnus Hirschfeld, sürekli keşfetme arzusunda olan serüven meraklılarının seksüel açıdan bu...