Heyyy gidi Alsas-Loren! Tarihte senin kadar el değiştiren başka bir bölge var mıdır? 1870 yılından itibaren dört kez el değiştirmiş olup bir Fransızlar’da bir Almanlar’da kalmaktan sersem olmuşsun ama kendini gerçekten hiç bozmamışsın! Her iki dünya savaşında da savaş sebebi olmayı başaran bu bölge, kulağınıza muhtemelen tarih kitaplarından tanıdık geliyor. Alsace-Lorraine dendiği anda “Aaaa dur durr hatırladım orayı, Alsace-Lorraine sorunu bu yaaaaa, Almanya-Fransa arasında bitmek bilmeyen sorun” diyen okul kuşakları buraya buyursun😊Aslında bu bölgenin geçmişi çok karışık, şimdi girmeye kalksak bloğu bu rehber ile kapatmamız gerekebilir, çünkü bölgenin tarihinde yok yok! Naziler, Alsaslılar, Lorenliler, Fransızlar, Almanlar için Sovyetler’e karşı savaşan Fransızlar gibi hepsi birbirine geçmiş olaylar zinciri… Ondan uzun lafın kısası bu bölge bir türlü paylaşılamamış ve hep bir kanayan yara olarak kenarda durmuş. Birkaç anektot ile bu durumu ifade edersek: Mesela Fransızlar bölgeyi kaybettiğinde birisi çıkıp demiş ki “Üzülmeyin, bu bölgeyi kaybettik ama bir sürü deniz aşırı sömürgemiz oldu”! Hemen Fransız milliyetçi yazar Paul Deroulede, cevabı yapıştırmış: ”Ben 2 oğul kaybettim, siz bana 20 hizmetçi sunuyorsunuz!
Diğer taraftan Almanlar yapmış oldukları Alman Vatandaşlığı sınavlarının birinde “Aşağıdaki şıklardan hangisi Alman eyaletlerinden biri değildir?” diye sormuş ve doğru cevap “Alsace- Lorraine”miş. Nasıl içlerinde kalmışsa artık! Hala Colmar’da yaşayan Yahudi cemiyetlerinin birçoğu Ren nehrini geçmeyi ve 10 dakika mesafede olan Alman sınırına ayak basmayı kesinlikle reddediyorlarmış! Gibi gibi uzayan bir liste bulunuyor. Biz daha fazla size baymadan gezmeye başlayalım o zaman😊
Nasıl Geldik, Nerede Kaldık
Ne yazık ki Colmar’a gelmek için direk uçuş diye bir opsiyon bulunmuyor. Önce İzmir’den İstanbul’a uçup, İstanbul’dan da Basel’e geldik. 5 yıl önce gelmiş olduğumuz Basel havalimanına şimdi +1 ile gelmiş olmak, bizi çok mutlu etti😊İsviçre, her zaman olduğu gibi medeniyeti ile bir kez daha bizi ezdi ve pasaport kuyruğunda hiç zaman kaybetmeden bizi sınırlarına aldı. Yalnız kalacak yer ve dönüş biletlerini sordular bizden söylemesi! Sadece bebek arabasını beklerken biraz zaman kaybettik, çünkü onlar bavullardan farklı bir hattan geldiler.
Basel Havalimanı, üç ülkeye de çıkışı olan bir havalimanı olması açısından diğerlerinden biraz farklı. Eğer Almanya’ya geçmek istiyorsanız Freiburg çıkışından, Fransa’ya geçmek istiyorsanız Mulhouse çıkışından, (bunlar aynı hat üzerinde bu arada ), İsviçre’ye geçmek istiyorsanız da Basel çıkışından çıkılıyor. (Pasaport kontrolünden geçip bavullarınızı aldıktan sonra levhaları takip ederek çıkışları bulabilirsiniz). Biz Colmar’a gitmek için Mulhouse çıkışından çıktık. Hemen çıkışta bekleyen 11 nolu otobüse binip, St-Louis tren istasyonuna on dakikada gedik. Burası ufak bir istasyon ve en yakın Colmar trenine biletimizi aldık. Sabah saatlerinde çok sık olan Colmar trenleri öğleden sonra saatte bir olup buçuklarda oluyor, dolayısı ile havaalanı çıkış saatinize göre acele edip etmemek size kalmış. Tren biletlerinizi buradan almanız da mümkün, bilginize😊https://www.trainline.eu/train-times/st-louis-to-colmar
St.Louis tren garı ile Colmar sadece 35 dakika sürüyor. Colmar tren garı şehrin merkezinde, dolayısı ile kalacağınız lokasyona yürüyerek ulaşmak her zaman iyi bir opsiyon. Biz de gar çıkışı 20 dakikada kalacağımız otele varış yaptık. Biz konaklama için İbis Budget Colmar Centre’ı tercih ettik. Çok merkezi konumda olan otelimiz her yere yürüme mesafesindeydi. Kış dönemi olduğu için midir bilmiyoruz, gecelik konaklama da çok uygundu. Sadece extra kahvaltı aldığımız için çok pişman olduk, çünkü kahvaltı hiç beklediğimiz gibi olmadı. Bir yumurta da konulmaz mı şu kahvaltılara ya! Normalde Ibis grubunun kahvaltı konusunda başarılı olduğunu düşünmüştük ama Colmar bizi çok yanılttı, kruvasanlar bile tırttı yani o kadar☹ Ama dediğimiz üzere otelin konumu memnun kalmamız için yetti de arttı bile, otelin adresine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://www.booking.com/hotel/fr/ibis-budget-colmar-centre-ville.tr.html?aid=304142;label=gen173nr-1FCAEoggJCAlhYSDNYBGjkAYgBAZgBLsIBCndpbmRvd3MgMTDIAQ7YAQHoAQH4AQuSAgF5qAID;sid=8e5d0e3c8e950ccf3f75f674d683951a
Nasıl Gezdik? 1.GÜN
Colmar‘a adım atar atmaz ilk işimiz, sabah İstanbul’da uyandığından beri “Park!” “Park!” diye sayıklayan Adelciğin isteğini yerine getirmek😊Dolayısı ile ilk durak Colmar çocuk parkları! Bu arada hava durumlarını nasıl denk getirdik bilmiyorum, şu ana kadar geçen en sıcak hafta bu haftaymış!Park seansı sonrası otele çantalarımızı bırakıp, gece geç dönecek şekilde otelden ayrıldık.
Eski şehir bölgesine doğru ilerledik. Colmar’ın ilk izlenimi biz de “Wowssss bu evleri bu kadar sene nasıl korumuşlar?” oldu. Evler, bildiğiniz ortaçağdan kalma, düşünün arada kaç çağ atlamışız ama hala evler dimdik ayaktalar! Hele evlerin üstlerindeki yapım yılını gösteren tabelalara hayran olduk!
Evlerin en alt katları pastane, butik, restaurant, kafe, kitapçı, hediyelik eşya dükkanı, eczane falan…
[gallery columns="2" link="file" size="large" ids="903,920"]Evlerin arasından bazı sokaklarda kanallar geçiyor. Eski şehir bölgesinde ilerlediğimizde karşımıza ilk çıkan Saint Martin Kilisesi. Kilisenin 1235-1365 yılları arasında inşaa edildiği biliniyor. 1572 yılında büyük bir yangında zarar görüp, defalarca restorasyona uğruyor. Kubbesinin üstünde bulunan fener de oldukça ilginç! Colmar yerlileri bu kiliseyi uzun süre kathedralleri olarak görüyorlar, ancak kilise sadece on yıl kathedrallik yapabiliyor.(1790-1801 yılları arasında). O dönem başa geçen piskoposlar piskoposluk oluşumunu örgütleyemiyorlar; akabinde de kilise kathedral ünvanını kaybedip yine eski haline geri dönüyor, geçmiş olsun😊Kilisenin tepesindeki fener en dikkat çeken kısım, dikkat!
Kilisenin bir adım ötesinde Koifhus adı verilmiş eski gümrük evi bulunuyor. Burasi yıllarca halka açık olup pek çok işlev için kullanılmış. Mesela zemin katı depo olarak kullanılmış, ithal ve ihraç edilen malların vergilendirme işlemleri bir zamanlar burada yapılmış. Sonra Alsas’ın federasyon toplantıları yine bu binada organize edilmiş. Ticari imtiyazların kalkmasından sonra bina bir dönem tiyatrolara ev sahipliği yapmış. Bir dönem banka şubesi olarak bile kullanılmış. 1870-1930 yılları arasında Ticaret ve Sanayi odası himayesine alınan bina, 19. yy’nın sonlarında Katolik bir çocuk okulu sonrasında ise İsraillilere ait bir okul olarak hayatını sürdürmüş. Bugün birçok yerel organizasyon da bu binada yapılıyormuş.
Hemen ilerde Colmar Kapalı Pazar bulunuyor. Küçük küçük tezgahlardan taze, meyve, sebze, peynir, balık, ekmek, et, pastane ürünleri alabilir, renklerle bezenmiş çiçekçileri gezebilirsiniz. Ayrıca o anda aperitif birşeyler atıştırmak isteyenler için sandalye ve masalar hem içeride hem de dışarıda mevcut. Bebek arabasının altına 2 soğan, 3 patates, birkaç meyve atan annelere de buradan selamlar😊Bu arada bu kapalı Pazar, Pazartesi günleri kapalı olup; Salı-Perşembe 08:00-18:00; Cuma 08:00-19:00, Cumartesi 08:00-17:00; Pazar 10:00-14:00 arası açıkmış.
Kapalı pazarın çıkışları sizi Colmar’ın en fotojenik kısmına atıyor, Little Venice’e! Burası kanallarla gezintilerin yapıldığı, Hansel-Gretel masallarında gördüğümüz sanki şekerden yapılmış rengarenk evlerin sıralandığı sempatik bir bölge!Gerçekten bu evlerin bu kadar savş görmüş olmasına rağmen nasıl bu kadar iyi korunabildiğine bir kez daha hayran kalarak bu bölgeyi gezmeye devam ettik.
[gallery size="large" columns="2" link="file" ids="916,914"]Little Venice’de yürürken taşlar arasında Özgürlük Heykeli figürünü görmeden geçme tanı! Ne alaka Özgürlük Heykeli ile Colmar demeyin, Özgürlük Heykeli’nin tasarımını yapan kişi olarak bilinen Fransız heykeltıraş Frederic Auguste Bartholdi meğerse bu topraklarda doğmuş.Özgürlük Heykelinin bir replikası da Colmar’da bulunuyor. Bartholdi’nin 100. Ölüm yıldönümünü anmak için pek çok organizasyon ve etkinlik gerçekleşmiş. Bunlardan biri de kendisinin tasarladığı Özgürlük Anıtı’nın replikasını şehrin kuzey girişine kurmak olmuş. Colmarlılar kendisine olan vefa borçlarını bir nevi ödediklerini düşünüyorlarmış. Kolay mı adam belki de dünyanın en bilinmiş sanat eseri olan Özgürlük Anıtı’nı yaratmış, nasıl yarancan başka😊
2. GÜN
Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı ettik.Bugünkü planımız öğleden önce Fransa’nın favori köylerinden Eguisheim’ı gezmek, öğleden sonrayı da yine tamamiyle Colmar’a ayırmak. Eguisheim gezisini başka bir yazıda anlatacağımızdan öğleden sonra Colmar’daki gezimizden bahsedelim.
Eguisheim’den öğle saatlerinde otobüs ile dönüp Theatre municipal de Colmar durağında indik. Önce Dominikan Kilisesi’ni gördük. Dominikanlar buraya yerleştiklerinde yerel halk tarafından önce biraz dışlanıyorlar. Dolayısı ile kendi kiliselerini inşaa etmeye karar veriyorlar ve temeline ilk taşı koyan kişi Alman kralı I. Rudolf oluyor (Yıl 1283). Uzunlamasına bir gemi gibi inşaa edilen bu kilise Dominikanların sadeliğini de yansıtıyor, hiç öyle süslü, gösterişli bir kilise değil, hatta ilk zamanlarında ne çan ne de haç simgesine sahipmiş, o kadar yalın yani😊
Kilisenin en süslü parçası oyma üstadı ve ressam Martin Schongauer tarafından yapılan “The Madonna of the Rose Bush” eseri! Tanıştığı ya da karşılaştığı insanların portrelerini yapmaya ve boyamaya bayılan Schongauer bu eseri önce St. Martin kilisesi için yapıyor ve eser kilisenin sunağı üzerindeki bir panelde sergileniyor. 1792 yılında buradan indirilen ve bir süre kilise odalarının birinde kilitli kalan eser aynı yılın sonunda Colmar National Museum’a gönderiliyor. 1802’de tekrar St.Martin Kilisesi’ne dönüş yapan eser, 1972 yılında bir gece iki hırsız tarafından çalınıyor. Çalıntı bir araba ile gelip, kilise korosunun bulunduğu alanın altına park eden hırsızlar, kiliseye tırmanıyorlar. Eseri bulunduğu sunaktan ayırıp muşamba tarzı bir kumaşa sararak, kilisenin yan kapısından çıkarıyorlar. Arama çalışmaları sonucunda eser Lyon yakınlarında bulunuyor. Dominik Kilisesi’ne getirilip, 8 Haziran 1973 tarihinden beri de bu kilisede sergileniyor. Kiliseye girin ve bu eseri görün deriz!
[gallery columns="2" link="file" size="large" ids="923,905"] Dominik Kilisesi’nden sonra sıra Colmar’ın ünlü yapılarından biri olan “La Maison des Tetes (House of Heads/ Kafalar Evi)’ne geliyor. Kafalar Evi Colmar’ın meşhur yapılarından biri. Altı restaurant olarak işletilen bu binanın mimarı Albert Schmidtmiş. Alman Rönesans döneminin yapısı olan bu binada 106 tuhaf maske bulunuyor, maskeler gerçekten çok absürd! Binanın en tepesinde bulunan heykel de Colmar’da pek çok esere sahip olan Auguste Bartholdi’ye aitmiş. Heykel fıçı yapan bir adamı temsil edip bir elinde şarap şişesi ile burasının bir zamanlar şarap değişimi yapılan yer olduğunu simgeliyormuş. İçerisinde bulunan restaurant yorumları da oldukça başarılı biz denemedik ama sizi bilemem…Daha sonra Colmar’ın yine sokaklarına kendimizi bıraktık. Gecesi çok sakin olan bu kasabaya loş bir aydınlatma hakim ve sokaklarda insan yok! İşte yine restaurantlar, kafeler falan biraz hareketlilik katıyor geceye… Hiç girmediğimiz sokaklara girip gecemizi ve aynı zamanda Colmar gezimizi de tamamlıyoruz.
[gallery columns="2" link="file" size="large" ids="908,909"]Ne Yedik Ne İçtik?
Colmar’da biz 3 gece kaldık. Kahvaltılarımızı ne kadar başarısız olsa da otelde yapmayı tercih ettik. Öğle yemeklerini market alışverişlerimiz sayesinde sandviçler ve meyvelerle geçiştirdik. Lakinnn akşam yemeklerinden taviz vermedik😊
- İlk akşam Anadolu Restaurant’a geldik. Yerel lezzetler ilk gecemizin tercihi oldu, tabii bunda en büyük pay sahibi Adelciğimiz😊Eskişehirli bir ailenin işlettiği bu restaurant otantik olarak adlandıracağımız bir Türk restaurantı, kilimler, çiniler, fotoğraflar, Atatürk resimleri, buram buram Türk kültürü kokuyor. Baba ve damadının işlettiği restaurantda bizi o kadar sıcak karşıladılar ki, daha önce de sanki buraya defalarca gelmiş hissine kapıldık. Yemekler çok leziz, sofra acayip dolu, ikramlar o biçim, hele ilgi zaten herşeyi bitiriyor. Çocuğa özel olarak ızgara köfte yapmaları ve o bizim ikramımız demeleri bizi bizden aldı! İki katlı olan restoranın saat 19:00’da açılması ile saat 20:00’a kadar dolması bir oldu, buradan anladık ki Türk Mutfağı Fransızlar tarafından da bir hayli tutulmuş ki zaten tutulsun, var mı Türk Mutfağı gibisi yaaaaa!
- İkinci gece akşam yemeğine rezervasyon yaptırmadığımız için biraz hayıflandık, çünkü Cuma gecesiydi ve her yer tıkabasa doluydu! Birkaç yerel restaurant denemesi sonrası Brasserie L’Amandine’ye geldik. Pizza ve şarap eşliğinde güzel bir akşam yemeği yedik. Hem pizzaları hem de makarnaları standartın üstündeydi, eğer yer bulamadıysanız burayı tercih edebilirsiniz! Gelelim ne içtik kısmına! Alsace bölgesine gelen herkesin yaptığı gibi biz de şaraba boğduk kendimizi😊Ohhhh pek de güzel gitti valla! Hele Colmar’da bir anımız var ki işte o an hayatımızın en mutlu hissettiğimiz anlarından biri olarak tarihte yerini aldı bile. Les Bateliers Café Bistro Resto! Tam nehir kenarında hem restaurant hem de bistro tarzı hizmet veren bu mekan çok ama çok başarılı! Bazı gezilerde bazı anlar çok mutlu hissedilerek anılıyor ya, bu gezide de Les Bateliers’de şarap içme anımız bu anlardan biriydi! (Adel’in uyku saatine denk gelmesi de ayrı bir nimetti tabii😊) Bu arada Les Bataliers “Kayıkçı” anlamına geliyormuş, bilgiyi garsondan kaptık!
Ne Harcadık?
- Basel Havalimanı -St Louis Grand-Est Tren İstasyonu (2 kişi): 5,2 eur
- St.Louis Tren İstasyonu- Colmar Tren İstasyonu (2 kişi): 26 eur
- Ibıs Budget Colmar Center Konaklama ( 3 gece, 2 kişi): 87 eur
- Ibıs Budget Colmar Center Kahvaltı (1 kişi/1 gün): 6,5 eur
- Anadolu Restaurant’da Akşam Yemeği: 35 eur
- Brasserie L’Amandine’de Akşam Yemeği: 25 eur
- Les Bateliers Şarap Keyfi: 16 eur
- Öğlen Atıştırmalıklar: 30 eur
- Hediyelik Eşyalar: 40 eur
Kaçının?
- Eğer Ibıs Budget Colmar Center Hotel’de konaklama yapacaksanız kahvaltı için para ödemekten,
- Fransız mutfağını denemek istiyorsanız rezervasyonsuz restauranta gitmekten,
- Saat 19:00’dan önce servise başlayan yerel restaurant bulmaya çalışmaktan.
Nelere Bayıldık?
- Tabii ki rengarenk boyanmış evlere!
- Evlerin panjurlarındaki süslemelere!
- Kafalar Evi’ndeki absurd maskelere!
- Les Bataliers’in ambiyansına!
- Alsace bölgesine has şaraplara!
- Alsace simgelerini taşıyan hediye eşya dükkanlarına!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder